9 Ocak 2012 Pazartesi

hikayeler

bir gün bir köyde bir eşşek varmış. fakat eşeğin sahipleri çok kötüymüş. bu eşek bir gün bu köyden kaçmaya karar vermiş.o gece gizlice yavaş yavaş hiç ses çıkarmadan o köyden gitmiş. az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş sonunda bir ormana rastlamış.bir sürü elma ağacı varmış elmalar sulu sulu taptazeymiş.nefis görünüyorlarmış bu eşek dayanamayıp bu elmalardan birini ağzına atmış.sonra bu ormanda kalmalıyım diye düşünmüş o ormanda kala kala bir sürü arkadaş edinmiş bu arkadaşlarıyla çok samimiymiş eski sahibinden kaçtığı için çok mutluymuş gene bir gün eşek arkadaşlarıyla ormanda oyunlar oynarken ormanda bir kulübede yaşayan bir adamgörmüş. arkadaşlarının söylediklerine göre bu adam çok iyi kalpliymiş eşek te bu admın kendine bir sahip olmasını istemiş adam bu eşeği görünce o da eşeği sevimli bulmuş ve ona sahip olmuş onun bir ahırı varmış eşek orada kalmış ve yeni iyi kalpli sahibiyle ve yeni arkadaşlarıyla mutlu ama çok mutlu bir hayat sürmüş

pamuk prenses ve yedi cüceler
bir varmış bir yokmuş.dünyaya şirin bir kız gelmiş.kömür gibi saçları,kiraz rengi kadar dudakları,beyaz tenli,mavi gözlü kız çocuğu dünyaya gelmiş.annesi ve babası babası kızın adına pamuk prenses koymuşlar annesi kısa bir sürede ölmüş.sonra babası başka bir kadınla evlenmiş.ama bu kadın çok kızgın bir kadındı.pamuk prenses hep korkuyomuş.günlerden bir gün pamuk prensesi öldürmeye kalkmış.üvey babaannesi asistanına pamuk prensesi ormana götür öldür demiş.asistanı pamuk prensesine dayanamamış.hayvanın kalbini götürmüş ve pamuk prenses ormanın içinde kaybolmuş gitmiş gitmiş bir ev görmüş.kapıya tık tık diye vurmuş.ve içerde hiç kimse yokmuş.girmiş ve hemen yatak aramaya başlamış.ve yatak bulmuş.yatmış sonra yedi cüceler gelmiş.ve yataklarına gitmişler çünkü çok yorgunlarmış gitmişler bi bakmışlar yatakta pamuk prenses endişelenmişşşş.aaaaaaaaaaa diye bağırmış.yedi cücelerde bağırmışaaaaaaaaaaaaaaa çok korkmuşlar.pamuk prenses
-merak etmeyin ben sizi öldürmem yemek yaparım yerleri silip süpürürüm demiş.
-tamam demiş yedi cüceler...
gün doğmuş yedi cüceler iş başına gitmiş bu arada pamuk prenses yemek yapar yerleri siler süpürür sonra kapı çaldı tık tık tık pamuk prenses kimo dedi.yaşlı bir teyze çıktı ama bu üvey anneydi.zehirli bir elmayı ona yedittirdi pamuk prenses yere düştü.sonra yedi cüceler geldi ve o ölmüştü. sonra beyaz atlı prens pamuk prensesin anlından öptü ve pamuk prenses gözlerini açtı. düğün hazırlıklarına başladılar ve gün doğdu saat:12;yi vurdu düğün başladı.ve pamuk prenses le prens mutlu bir ömür yaşadılar.burdada masa bitti.

etkinlik örnekleri




Okul Öncesi Dönemde Matematik Eğitimi


Günümüzde pek çok çocuk matematiği ürkütücü ve sıkıcı olarak algılamaktadır. Bunun temel sebeplerinden bir tanesi okul öncesi dönemde aileler tarafından yapılan bir takım yanlışlıklardır.


Ailelerin kafalarında yerleşmiş olan matematik zordur önyargısı maalesef çocukları da küçük yaşta esir almaktadır. Halbuki okul öncesi dönemdeki bir çocuğun algılama gücü yetişkin bir ebeveynin algılama gücünün en az on katıdır. Bir kere çocuğun kafasında neyin zor neyin kolay olduğu gibi bir ön bilgi olmadığı için çocuk sayısal ya da sözel herşeyi almaya hazırdır ta ki bizler çocuğumuzun kafasına şu zordur veya şu kolaydır gibi bilgileri yerleştirinceye kadar.


Matematiğin zor anlaşılan bir ders olmasının arkasında ailenin uygulamış olduğu öğretim teknikleri de büyük ölçüde etkilidir. Çağımızın getirdiği bir takım olumsuzluklar da çocukları matematikten ve soyut düşünmeden uzaklaştırmaktadır. 0-6 yaştaki çocuğa yönelik sınırsız sayıda bilgisayar oyunu ve aileler de bu imkanları çocuğa sunmuşken aynı anda çocuktan matematik yapmasını ve soyut düşünmesini beklemek mantıksız olur. Küçük yaştayken çocukları televizyonun ve bilgisayar oyunlarının esiri yapmak her ne kadar çocuğu ödüllendirme veya yaramazlık yapmasını durdurmak için bir yol olsa da uzun dönemde çocuğu o yaşta sanal dünyanın kucağına atıp özgür düşünme, üreticilik ve gerçek hayattan uzak bir yaşam tarzı benimsetmektir.


Peki çocuğumuz matematikten ve matematik içeren oyunlardan sıkılıyor ve onlardan uzak kalmayı seçiyorsa ne yapmalı? O zaman aklımıza hemen zekanın tek bir tür olmadığı, 1983 yılından bu yana Howard Gardner tarafından tanımlanmış 8 tür zekanın var olduğu gelebilir (çoklu zeka kavramı), ve hemen bir sonuç çıkararak benim çocuğumda demekki matematiksel zeka yok denebilir. Her ne kadar böyle bir çıkarım mantıklı gözükse de, tanımlanmış bu zeka türlerini tek tek incelersek, pek çoğunda soyut düşünmenin var olduğunu görürüz. İnsanları matematikten uzaklaştıran başlıca etmenin soyut düşünme zorunluğu olduğu düşünülürse, bunun burada geçerli olamayacağı anlaşılır. Bundan yaklaşık her tür zekaya, elbette matematik zeka başta olmak üzere, matematiği sevdirme olanağı bulunabileceği anlaşılır. Demek ki, matematikle yalnız matematik zekası olanlar uğraşmaz. Öteki tür zekalar da az ya da çok matematiği ve matematik içeren soyut kavramları anlayabilirler.


Demek ki, ortada başka bir sorun olmalıdır. Bu da, büyük olasılıkla bu konuda matematiğe yakınlaştıracağız diye çocuğun üzerine fazlaca yüklenmektir diyebiliriz. Elimizdeki araçları ona gerçek oyun gereçleri olarak verirsek sıkılmasına meydan vermeden, öteki oyuncakları gibi ilgi duyarak ilgilenmesi sağlanabilir.


Bu yaşta matematik oyunları ve bilmeceleri ile çocuğu matematiğe ısındırmak ve matematiği zevkli bir konu yapmak mümkündür. Hemen hemen her matematik konusu için bir aktivite veya oyun bulunabilir. Öğretmek istediğimiz konuya göre her ebeveyn kendisi bile birtakım zevkli oyunlar bulup çocuğu ile zevkli vakitler geçirebilir. Bu tür oyunları çağımızın da verdiği olanaklardan faydalanarak en basitinden internetten bularak çocuğumuzun matematiksel gelişimine katkıda bulunabiliriz. Matematik bir defa sevildi mi eğer çocuğun kendine olan güvenini kıracak bir öğretmeni olmazsa kolay kolay nefret edilmez. İşin özü çocuğa matematik sevgisini küçük yaşta vermektir.


Peki okul döneminde matematik sevdirilemez mi? Oyunlarla ve bilmecelerle matematik öğrenme fırsatı okul dönemi çocuklar için kaçmış değildir aslında. Fakat okuldaki öğretmenin matematik öğretim tarzı çok önemlidir. Matematik dersiyle ilk yüzleşmesini yapan öğrenciye sunulan matematik problemleri, oyun ya da bilmeceler gibi verilmeli; teoremler de bu bilmecelerin ip uçlarıymış gibi anlatılmalıdır. Bunun tersi yapılıp, daha başlar başlamaz matematik kupkuru yüzüyle öğrencinin önüne konursa, çocuk hızla bu derse karşı soğukluk duymaya başlayacaktır. Okul döneminde de matematik sevilir ama her öğrencinin mesleğini seven, matematiği özümsemiş ve matematiği oyunlarla anlatabilen öğretmenlere sahip olma olasılığı günümüzdeki matematikten nefret eden insan kitlesine bakılınca çok düşük bir ihtimal olduğu görülür.


Matematiğin hayatın her anında karşımıza çıktığını ve insanların matematik bilgileri ile değerlendirildiği yirmi birinci yüzyılda öğrenci ailesi olarak çocuğumuza iyi bir gelecek sunmak istiyorsak matematiği sevdirme işini okul çağına bırakmamak çok mantıklıdır.
Emzirme son derecede sağlıklı ve doğal bir
yöntemdir. Her memeli canlı gibi insanlarda
yavrusunu doğumdan hemen sonra
emzirmelidir.

Emzirmeye, doğum şekli normal veya
sezaryen olsun, mümkün olduğunca
doğumdan hemen sonra başlanmalıdır.
Çünkü saatler süren doğum eylemi sonrası
dünyaya gelen bebek yorgundur ve
acıkmıştır. Emzirmenin diğer yararları ise şunlardır:

Doğumdan hemen sonra emzirmeye başlama ile annede doğum sonrası kanamalar da azalacaktır.

Her gebe kadının vücudunda, hamilelik süresinde bebeğini emzirebilmesi için gerekli değişimler olmaktadır. Bu yüzden her anne emzirme yeteneğine sahiptir. Önemli olan bu yeteneğini uygun şekilde kullanabilmektir.

Loğusalık döneminde sütün bol bir şekilde gelmesi için annenin yapması gereken iki konu vardır: Bebeğini sık sık emzirmek ve bol miktarda sıvı tüketmek..

Sütün bol ve uzun süreli gelebilmesi için bebek her istedikçe ve de sık sık emzirilmelidir.

Emzirmede her iki göğüs birden kullanılmalıdır. Daima bir önceki emzirmede kullanılan son göğüsten başlanmalıdır.

Emzirmede en rahat pozisyon seçilmeli ve bebeğin başı ve gövdesi tam olarak anneye dönük olmalıdır.

Emzirme meme başından değil, meme başı çevresindeki koyu renkli kısmı kaplayacak şekilde yaptırılmalıdır.

Göğüs temizliğinde sık sık sabun kullanılmasından kaçınılmalıdır.

Bebekler doğduklarında hayatlarının ilk 4 gününde kendilerine yetecek kadar vücutlarında yedek su ile birlikte doğarlar. Bu nedenle anne sütü bollaşana kadar dışardan su veya diğer içeceklerin verilmesine gerek yoktur.

Anne sütü, bebeklerin normal büyümesini ve gelişimini sağlayacak en ideal yapıdadır. Hiçbir yiyecek veya içecek anne sütünün yerini tutmaz.

Anne sütü hastalıklardan koruyucudur. Anne sütü ile beslenen bebeklerde ishal ve solunum sistemi hastalıkları çok daha az görülür. Annenin ilk 4-5 günlük sütü olan “Ağız sütü”nün (Kolostrum) bebeğe verilmesi çok önemlidir. Çünkü ağız sütü adeta bebeğin ilk aşısı gibidir.

Gereksiz yere başlanan ek gıdalar sonucunda bebekler kısa sürede anne sütünü bırakabilirler.

Anne sütü temizdir ve en uygun sıcaklıktadır.

Anne sütünü vermek için para harcamaya gerek yoktur, en ekonomiktir.

Bebek acıktığında anne sütünü hemen verme imkanı olduğundan bebeğin mama beklerkenki gibi ağlaması söz konusu değildir.

Anne sütü ile beslenen bebeklerde alerjik hastalıklar çok daha az görülür.

İlk 4 ay içerisinde bebeklere anne sütü dışında su dahil hiçbir ek gıda verilmemelidir.

Emzirme sırasında anne ile bebek arasında aynı zamanda bir duygusal bağ oluşur ve bu güven bağının, bebeklerin çocukluk dönemlerini dahi olumlu yönde etkilediği saptanmıştır.

Bebeklerini emziren kadınlarda ileri yaşlarda göğüs kanseri görülme riski azaldığı tesbit edilmiştir.
24 Saat sokakta yaşayan, ailesiyle ilişkileri kopuk olup geçimini sokaktan sağlayan, zaman zaman suça bulaşıp zaman zaman tiner bali gibi uçucu maddeler kullanan ya da bunlara gereksinim duyan, sokağın özgür ortamını mekan edinen çocuklardır.Bu çocukların aile , okul, çocuk kurumları gibi kendine karşı sorumluluğu olan kişi yada kurumlarla hemen hemen hiç temasları bulunmamaktadır. Çeşitli nedenlerle evden kaçmış, aile ve toplumla olan bağları tamamen kopmuş olan bu çocuklar komünler halinde, kendilerine özgü kurallarıyla köprü altı yaşamını seçmiştir.Yaşamı ve/veya yaşam kaynakları için sokak onların 24 saatlik meskenleridir.
Sokakta Çalışan Çocuklardan Farkı Nedir ?
Sokakta çalışan çocuklar ailesinin geçimine katkıda bulunmak yada kendi masraflarını karşılamak için günün bir bölümünde sokakta çalışan, gecenin erken yada geç bir saatinde evine dönen çocuklardır.Mendil-sakız-su-kart satanlar, ayakkabı boyacılığı yapanlar, kırmızı ışıkta araba camı silenler, sabit noktalarda dilencilik yapanlar... v.s buna örnektir.Genelde tiner, bali ve benzeri madde bağımlılıkları yoktur. Bu çocukların aile ilişkileri bir şekilde sürmektedir.

Çocuğu sokağa iten en önemli faktör aile ve yaşanan ekonomik sorunlardır. Sokak çocuklarının çoğunluğu %82-89 parçalanmış ailelerden gelmektedir. Yapılan araştırmalarda ebeveynlerin eğitim düzeylerinin çok düşük olduğu görülmüştür. Babalarının büyük çoğunluğunun ilkokul mezunu ya da ilkokuldan terk oldukları, annelerin yarıdan fazlasının ise hiç okula gitmedikleri dikkati çekmiştir. Annelerin %90 dan fazlasının ev dışında çalışmadıkları belirtilmiş, babaların %44’ününde halihazırda işsiz olduğu anlaşılmıştır. Ailelerin sahip oldukları çocuk sayısının çok yüksek olduğu görülmüş. İzmir için %43 ünün 4-6 çocuk, %26 sının ise 6 çocuktan fazlasına sahip oldukları görülmüştür. Türkiye'de sokak çocuklarının sayısındaki hızlı artış özellikle büyük kentlerde kendini gösterirken, sokaklarda yaşayan ve madde bağımlısı çocuk sayısının en yüksek olduğu üç il İstanbul, Ankara ve Uşak olduğu araştırmalarda belirtiliyor.
Hangi Tehlikeler İle Karşı Karşıya ?
Şiddet, fiziksel ve cinsel istismar, başkaları tarafından suç işlemeye zorlanmak, yanma-yaralanma, kronik-tehlikeli bulaşıcı hastalıklara yakalanma, bakımsızlık sonucu oluşan sendromlar, kaçırılma, öldürülme.

Uçucu Maddelere Neden Gereksinim Duyarlar ?
Sokaktaki şiddete karşı durabilmek ve dayak yediklerinde acı hissetmemek, sokaktaki soğuğa dayanabilmek, yaşadığı zorluklara karşı bedensel ve duygusal güç oluşturabilmek yani kendilerini güçlü ve cesaretli hissedebilmek , halüsinasyonlar görüp güzel şeyler hayal edebilmek ve utanma duygularını yok ettiği için rahatlıkla başkalarından yemek isteyip, dilenebilmek ve özgürce konuşabilmek için uçucu maddelere gereksinim duyarlar. Bunun dışında, sokaktaki grupların ortak yaşam biçimine ayak uydurarak gruba kendini kabul ettirebilmek, tiner-bally gibi maddelerin ucuza kolayca bulunabilmesi de diğer başka etkenlerdir.

27 Kasım 2011 Pazar

DEPREM VE BİNALAR

22 Kasım 2011 Salı

SUÇLU ÇOCUK YOKTUR SUÇA İTİLEN VE EĞİTİMSİ ÇOCUKLAR VARDIR.

                                                   ''SUÇLU ÇOCUK YOKTUR.
                                                        SUÇA İTİLMİŞ VE
                                                 EĞİTİLMEMİŞ ÇOCUK VARDIR''
Ülkemizde çok fazla suçlu çocuk var. peki bunu nedenlerini hiç düşündünüz mü? Bu çocuklar bazen aileleri taraından bazen ise çevresel etkenlerden dolayı suça itilmektedir. bu yüzden sloganımız ''suçlu çocuk yoktur suça itilmiş ve eğitilmemiş çocuk vardır.'' çocuklarımızı suça itmeyelim çocukların haklarına sahip çıkalım bu çocuklar çevresel etmenlerden dolayıda suça itiliyo çocuklarımıza davranırken dikkat edelim bizim davranışlrımızda çocuklarımızı şuça eğilimli yapmaktadır.Ailesinden yeterli desteği göremeyen çocukların toplum için potansiyel tehlike oluşturabileceklerine dikkat edelim.Özellikle, ailesinden yeterli desteği göremeyen, şiddet ortamının yaygın olduğu bir çevreden bulunup, sokakta yaşamak zorunda kalan çocukların toplum için potansiyel bir tehlike oluşturabileceğini unutmayalım Bu çocuklarımıza sahip çıkmak ve iyi bir eğitim verebilmek için toplum olarak seferber olmalıyız. Öncelikle, sorunlu çocukların kendilerine güvenmelerini sağlamak, olumsuz davranışlardan uzaklaştırmak, sosyal beceri eğitimi vermek ve eğer varsa aileleri ile ikili ilişkileri geliştirmek zorundayız. Çocuklara sadece barınma, beslenme ve giyinme imkanı sağlayarak onları topluma kazandırmamız mümkün değildir. Kişilik gelişimini sağlıklı olarak tamamlamaları mümkün olmayan tüm çocuklara rehberlik eğitiminin verilmesi gerekir. Aksi takdirde, bu çocuklar ileri yaşlarda toplumun karşısına bir hırsız, bir katil olarak karşımıza çıka bilirler bu çocuklarada eğiim hakkı tanınmalıdır.
 

GELECEĞİN BAHÇESİ Copyright © 2011 Designed by Ipietoon Blogger Template and web hosting